8 İstanbul Semti ve İsimlerine Hayat Veren Hikâyeleri 2
İstanbul’daki semtlerin isim hikâyelerine yer verdiğimiz listenin ikincisi ile karşınızdayız. Bazılarını tahmin edebildiğimiz bazılarını öğrenince şaşırdığımız bu hikâyeler, üzerinde yaşadığımız toprak parçalarına adeta ruh verip canlandırıyor. Buyurun, 8 semtin bir nevi isim babası olan o hikâyeler…
Gözlerinizi kapatın ve bir köy hayal edin: Uzayıp giden karanfil tarlaları, menekşelerle dolu bahçeler, etrafa yayılan çiçek kokuları, vızıldayan arılar, kelebekler… Mecidiyeköy 19. yüzyılın ortalarına kadar işte böyle bir köydü. Eğer bu bilgiyi okurken, semt meydanındaki trafiğin ortasında otobüs bekliyorsanız inanmakta zorlanabilirsiniz elbette. Rivayete göre bu şirin köy adını da Sultan Abdülmecid’den almış. İlk rivayete göre buraya yerleştirdiği muhacirler sultanın anısına bölgeye Mecidiye Köyü demiş. İkinci rivayete göre ise sultanın köye yaptırdığı Mecidiye isimli cami zamanla köyün adı haline gelmiş.
Kadıköy ilçesindeki semt adını, 19. yüzyılın ortalarına kadar burada yaşayan şairlerin, fikir adamlarının, sanatkârların varlığından almış. Hatta yakınlarında bulunan Kurbağalıdere’nin de etrafının çayır çimen olduğu, buradaki kır kahvelerinde üstatlar arasında fikir münazaraları yapıldığı araştırmacıların rivayetleri arasında yer alıyor.
Bir ucu Taksim’e açılıp diğer ucu Tophane’ye çıkan Sıraselviler’in eskiden kuzey ve doğu yönlerinde büyük mezarlıklar bulunuyormuş. Bu alanlar uzun boyu, dökülmeyen yaprakları ile mezarlıkları gölgeleyen selvi ağaçlarıyla doluymuş. Bugün İstanbul’un kalbinin attığı semt adını işte sıra sıra dizilmiş bu ağaçların varlığından almış.
Geniş kaldırımlarında mağazaların vitrinlerine bakınarak yürüyüşlerin yapılabildiği, buluşma yeri olan kafelerin haftanın yedi günü cıvıl cıvıl olduğu Bağdat Caddesi’nin asfalt yolu, eskiden ticaret kervanlarının güzergâhı olan toprak bir yolmuş. Bu yol aynı zamanda IV. Murat zamanında Bağdat’ı almak üzere ordunun sefere çıktığı yol olmuş ve kazanılan zafer sonrası Bağdat ismini almış.
Boğaz’ın kıyısında yer alan Tarabya, çoğumuzun hafızasına Yeşilçam filmlerinin geçtiği Tarabya Oteli ile yer etmiştir. Peki bu kıyı semtinin adının önce “terapi” anlamındaki “Therapia” olduğunu, sonra bunun “tedavi” anlamındaki “Therapeia” ile değiştiğini ve zamanla Tarabya adına dönüştüğünü biliyor muydunuz?
Fransız asıllı yazar, şair, tarihçi ve politikacı Alphonse de Lamartine… Alanında ünlü eserler veren ve Fransız İhtilali sonrası Dış İşleri Bakanı da olan Lamartine, bir gemide ailesiyle birlikte Osmanlı sınırları içindeki bölgelere seyahat gerçekleştirdi. Hatta bu seyahat sırasında kaybettiği hasta kızını Beyrut’ta toprağa verdi. Doğuya dair izlenimlerini dört ciltlik bir eserde topladı. Daha sonra kaleme aldığı sekiz ciltlik eserin adı ve konusu ise Osmanlı Tarihi oldu. Şişli’nin bitip Beyoğlu’nun başladığı yerdeki Lamartin Caddesi, adını, Türk dostu kabul edilen bu tarihi karakterden aldı.
“Buralar eskiden hep dutluktu!” cümlesi artık espri malzemesine dönüşmüş durumda… Ama gerçekten de bugün gökdelenlerin, iş yerleri ve büyük alışveriş merkezlerinin adresi olan Levent, eskiden dutluk değilse de kırsal bir araziymiş. I. Abdülhamid tarafından dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı’na verilen arazide çiftlikler kurulmuş ve Osmanlı donanmasında görev alan levendler burada yaşamaya başlamış. İstanbul’un en işlek semtlerinden olan Levent’in adı işte o levendlere dayanıyor.
Şişli ilçesine dâhil olan Pangaltı’nın, adını, “banka altı” ifadesinden aldığı söylencesi halk arasında en itibar edilen bilgiler arasında… Diğer taraftan, eskiden burada yaşamış zengin Pancaldi Ailesi’nden ya da zamanında bölgede yaşayan İtalyanlarca yapılan “pane caldo” ekmeklerinden aldığı da araştırmacıların ulaştığı bilgiler arasında bulunuyor.
2,321 okunma